Geçtiğimiz günlerde, sanat portalı Artfulliving‘ten Ayşe Pınar Akalın’la sanat ve koleksiyonerlik üzerine konuştuk…
Siz Beğeniyorsanız O Sanat Eseri Kalitelidir
Hitay Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı ve Endonezya’nın Antalya Fahri Konsolosu Emin Hitay ile Bebek’deki, her köşesinde özenle yerleştirilmiş sanat eserleri bulunan, huzur ve rahatlığın hissedildiği evinde sanat üzerine keyifli bir sohbet yaptık.
Girişimci bir karaktere sahip olan Hitay, seçimlerinde çok kararlı ve işi ile hobilerini belirgin bir şekilde ayırıyor. Sanatı yatırım için yapmanın ayrı bir iş olduğunu özellikle vurgulayan sanatsever, koleksiyonunu tamamiyle içgüdüleriyle yaptığını vurguluyor. Girişimcilik ile koleksiyonculuğun ortak noktaları arasında tutku, kararlılık ve öğrenmeye olan ilgi varsa, Emin Hitay’ın koleksiyonu da bu unsurların ve kendi zevk ve beğenilerinin bir aynası. Bir sanat eserinde kaliteyi “sustainable”; yani sürdürülebilir beğeni olarak tanımlayan Hitay, genç sanatçı adaylarına Art Basel fuarına götürerek verdiği desteği heyecanla anlatırken, kendisi gibi sanatsever iş adamlarını da genç sanat öğrencilerini desteklemeye davet ediyor.
Bir sanatsever olarak, eviniz ve işyeriniz sanat eserleriyle dolu. Sanatı seviyorsunuz ve sanata destek veriyorsunuz, bu ilgi ne zaman başladı?
Aslında sanata ilgi insanın içinden geliyor. İlk sanat eserini ne zaman satın aldınız derseniz 1986 yılında aldım, yani yaklaşık 30 yıl önce. Bedri Baykam’ın iki eserini Atatürk Kültür Merkezi’ndeki sergiden almıştım. Satın alma derseniz o zaman başladı, ilgi derseniz hep vardı.
Koleksiyoner olmanıza etken neydi sizce? Sizi bu konuya yönelten birisi veya bir olay oldu mu?
Bu kendiliğinden gelişiyor, bir bakıyorsunuz farkında olmadan toplamaya başlamışsınız. “Hadi ben koleksiyoner olayım” diye başlamadım ben bu işe. Satın alıyordum; bir, üç, beş derken, zaman içinde bakıyorsunuz koleksiyon oluşmaya başlamış. Her zaman söylüyorum, ben ciddi profesyonelce, danışmanlarla bir koleksiyon yapmıyorum. Danışmadan, beğendiğimi alıyorum. Bir şekilde koleksiyonumla ben de sanattaki gelişimimi görüyorum, kendimi görüyorum. Zaten koleksiyon dediğimiz, o koleksiyonu yapan kişinin zevklerinin, beğenilerinin bir yansıması ve aynasıdır. Zaman içinde, ilk aldığım eserden 5, 10 veya 20 sene sonra kendi beğenilerimin nasıl değiştiğini de gözlemlemiş oluyorum.
Bir sanat eseri alırken ön araştırma yapar mısınız, yoksa içgüdüsel mi hareket edersiniz?
Bir sanat eserini gördüğümde ilk 10-15 saniyede karar veririm, yani çok hızlı. Beğenilerimle, o zamana kadarki bilgi birikimlerimle sanat eseri alıyorum. Tereddüt varsa bir dolaşırım, en son oraya bir daha uğrarım. Alıp almama kararımı alacağım sanat eserinin keseme uygun olması ön koşul olmak kaydıyla veririm. Ön araştırma yapacak kadar zamanımız da yok bizim. Tabii galerilerin davetlerine, sergilerine, yurt dışında fuarlara fırsat oldukça gitmeye çalışıyorum.
Dünyadaki fuarların sayısı git gide artıyor, her şeyi takip etmek çok zor. Hiç kaçırmadığınız bir fuar var mı?
İsviçre Art Basel’a her sene gidiyorum. Sanat ile ilgiliyseniz kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum, bunun dışında her sene olmasa da takip ettiğim belli başlı fuarlar, Londra’da Frieze, New York’ta Armory, Fiac, Singapore Art Stage. Dünyanın her bir yanında fuarlar var. Fuarlar giderek gelişiyorlar, çünkü sanat pazarı özellikle Uzak Doğu’da olmak üzere çabuk büyüyor.
2013 yılında üç Mimar Sinan Üniversite öğrencisini İsviçre’de yapılan Art Basel fuarına götürmek için sponsorluk yaptığınızı biliyoruz. Bu girişiminiz devam ediyor mu?
Bu sene üçüncü kez yaptık, 2013, 2014, 2015 ve bundan sonra da devam edecek. Bir heykel bölümünden, iki de resim bölümünden toplamda üç öğrenciyi oraya götürerek bir destekte bulunuyorum. Gençlere destek olmak lazım. Öğrencilerin kendi imkânlarıyla bunları yapması pek de kolay değil. Her koleksiyoner, iki üç öğrenciyi desteklese, belki 100’e yakın öğrencinin büyük fuarları, bienalleri görme imkânı olur ki, bu konuda birikim ağırlıkla görerek oluyor. Sadece internetten girip, resimlere bakarak olmuyor; sanat eserlerini hissetmek, yakından görmek lazım.
Sanat eserinde öncelikle aradığınız özellikler nelerdir?
Beğenmem lazım, bana bir şekilde hitap etmesi lazım. Başka bir şey aramam, benim kriterim çok basit.
Koleksiyonunuzun çoğunluğu çağdaş sanat değil mi? Herhangi bir ana teması var mı?
Evet, çağdaş sanat. Herhangi bir tema yok, bana pozitif hissiyat veren, beğendiğim eserleri alıyorum. Ağırlıklı olarak resim alıyorum, heykel var, fotoğraf var, video da var ama daha az.
Evimde az duvar var, pencereler çok fazla, benim için burdaki en güzel sanat eseri boğaz, yani doğanın kendisi. O yüzden koleksiyonumun büyük bir kısmı ofisimde. Mesela çok sevdiğim Kohei Nawa’nın üzeri cam kürelerle kaplanmış bir geyik heykelini, 2010’da Art Basel’dan almıştım. Dünyada çeşitli müzelerde işleri olan değerli bir sanatçı, 2012’de Metropolitan Müzesi aynı eserin farklı bir edisyonunu aldı, bu tabii ki sanatçıya daha çok değer kattı.
Peki en sevdiğiniz eser hangisi diye sorsak?
Sibirya’da buzulun altında bulunmuş ve Çin’de işlenmiş mamut dişi. En azından 4000 yıllık, bunun üzerine iki Çinli sanatçı, iki yıl boyunca 47 adet at figürü oymuşlar. Ben bu eseri Çin’den Guangzhou’da bir devlet mağazasından aldım. Dünyada buna benzer sadece yedi eser var şimdilik.
Siz yatırım amaçlı almıyorsunuz. Bir iş adamı olarak yatırım için yapılan sanat hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yatırım için yapılacaksa mutlaka profesyonelce yapılması gerekiyor, onun adı artık “business” oluyor. Ben iş olarak yapmıyorum, zaten işten kaçmak, biraz da stresimi atmak için böyle bir hobim var, bir de bunu iş haline getirirsem yandık, stresi katlarız!
Girişimcilerin en önemli özellikleri arasında kararlılık, risk alma, kendinden emin olmak, öğrenmeye olan ilgi ve tutku aslında koleksiyonerlerde de var. Bu özelliklerden hangisi sizi bir sanat eseri seçerken en çok motive ediyor?
Tutku ve ilgi diyebiliriz! Öğrenmeye olan ilgi var tabii ki. Risk alma diyemem, çünkü ben yatırım olarak yapmıyorum. Kararlılık çok önemli tabii, sebat, bir işi sonuna kadar götürme kararlılığı, özellikle girişimcilikte daha da önemli.
Siz çok genç yaşlardan beri girişimci bir yapıya sahipsiniz; yeni bir işe başlarken baktığınız kriterlerle bir sanat eseri alırken baktığınız kriterler arasında bir bağlantı var mı?
Yok! Biri iş, öbürü keyif. Bir iş kolunu beğendim diye o işi yapmam ben, para kazanacaksam yaparım. Bir sanat eseri alırken ise beğendim mi beğenmedim mi ona bakarım.
Yeni bir işe başlarken duyduğunuz haz ile yeni bir sanat eseri aldığınızda hissettiklerinizi karşılaştırabilir miyiz?
Farklı duygular; birinde bir riski, bir stresi başlatıyorsunuz; diğerinde tam tersi, stresinizi dağıtıyorsunuz ve keyifli bir şey yapıyorsunuz.
Bir start-up’çı olarak röportajlarınızın birinde “sıfırdan bir iş yaratıp belli bir değer yarattıktan sonra satarım” dediğinizi okudum, severek aldığınız bir sanat eserinden de kolay bir şekilde ayrılabiliyor musunuz?
Seviyorsam niye satayım? Ama bir dönemde sanat eseri olarak değerli fakat bana olumsuz, negatif duygular vermiş olan birkaç sanat eseri almıştım. Çok değerli bir sanatçımız otoportresini yapmış, kanserli, ameliyat olmuş, bir göğsü alınmış, kan içinde, sanatsal olarak müzelik bir eser ama bunu duvara astığınız zaman siz de, etrafınızdaki insanlar da keyif almıyor bundan. Niye duvara astığım bir tabloda negatif duygular aklıma gelsin diye sorgulamaya başladım. Bu ve buna benzer tarzda almış olduğum resimleri elimden çıkarttım. Yani sadece sanat için değil, iyi duygular, keyif için koleksiyonuma devam etmeye karar verdim. O yüzden burada size negatif bir enerji, elektrik veren kötü hisler veren bir tablo göremezsiniz.
Aynı zamanda Endonezya Fahri Başkonsolosu’sunuz, önce İstanbul, şimdi Antalya. Endonezya tarihi veya güncel sanatı ile ilgilendiniz mi?
Tabii. Endonezya’da özellikle Bali ve Jakarta’da çok değerli sanatçılar var. Bali, ağırlıklı Hinduların yaşadığı bir ada. Jakarta da çoğunlukla öyle. Hindu dininde sanat neredeyse dinin bir parçası, dolayısıyla bu bölgelerde sanat uzun süredir gelişmiş ve bu birikim diğer nesillere de aktarılmış.
Siz de belki bu görevinizde iki ülke arasında kültürel olarak bir bağ yaratabilirsiniz?
Ben şahsen koleksiyonuma eserler aldım, Jakarta’daki ofisimde Endonezyalı sanatçıların çok güzel eserleri var. İki ülke arasında daha kapsamlı kültürel girişimler de zamanla olabilir tabii.
Türkiye’de koleksiyoner olmak nasıl bir şey? Nereleri geziyorsunuz sanat eserlerini alırken? Müzayedelerden sanat eseri alıyor musunuz?
Eskiden, ilk başlarda Cumhuriyet dönemi sanatçıları eserlerini müzayedelerde alırdım ama daha sonra genç sanatçıların eserlerini almaya başladım, çünkü onları desteklemek lazım. Ben özellikle galeriden alırım, sanatçının kendisinden mümkün olduğunca almamaya gayret ediyorum. Sanatçıların yaşaması, gelişmesi için galerilere de ihtiyaç var. Sanatçı sanatını icra etmeli, galeriler de o sanatçıların arkasında durmalı, eserlerini pazarlamalı, onların değerini yükseltmeli. Bir iş birliği olması lazım. Sanatçı hem üretip hem pazarlama yapmaya kalkarsa doğru olmaz. Satışın stresini yaşayan sanatçı sanatını hakkını vererek icra edemez.
İstanbul’daki fuarlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Fuarlar İstanbul sanat piyasasını canlandırdı. İstanbul’da galeriler dağınık şekilde yayılmışlar, oysa fuarda her galeri oraya çok iyi hazırlanıyor, en iyi sanatçılarını getiriyor. Birçok galeriyi toplu olarak bir arada görme imkanımız oluyor. Türkiye’de iki fuar yapılıyor biliyorsunuz; ARTINTERNATIONAL ve Kasım’da yapılacak olan Contemporary İstanbul; bu fuarlar bize toplu olarak yerli ve yabancı güzel seçilmiş işleri görme fırsatı verdiği için beğenerek geziyoruz.
Yabancı galeriler de ilgi göstermeye başladı İstanbul’a. Bunu ne açılardan olumlu buluyorsunuz?
Çok yararlı oldu, rekabet olmalı! Dünyadaki diğer sanatçıların ne yaptığını, galerilerimizin, sanatçılarımızın görmesi açısından da önemli ve yararlı. Kapalı ekonomi ile, kapalı duvarlar ardında gelişim olmaz, sanat evrenseldir.
Türk sanatçılarının yurt dışına çıkmasına da bir kapı bu, değil mi?
Tabii, 15 gün önce Paris’teydim. Ramazan Bayrakoğlu’nu temsil eden Galeri Lelong’u gezdim, sanatçımızın resimlerini gördüm. Bu gurur verici bir durum.
Şu anda devam eden İstanbul Bienali hakkında ne düşünüyorsunuz? Gezmeye vaktiniz olduysa en çok ne hoşunuza gitti?
İstanbul Bienali uluslararası çapta önemli bir bienal haline geldi. Eskisi gibi değil artık, gerçekten dünyanın en önemli bienalleri arasında sayılıyor. Bu seneki bienal de çok güzeldi. Ben tamamını gezemedim, ana bölümlerini gördüm ve yakın zamanda yan etkinlikleri de gezeceğim. Şunu gözlemledim ki ilgi fazla, yurt dışından da çok ziyaretçisi var. İstanbul Bienali yabancıların Türkiye’ye bakışını olumlu anlamda etkiliyor.
En son aldığınız sanat eseri nedir?
ARTINTERNATIONAL fuarındaki Hintli bir galeriden Girjesh Kumar Singh’in 40 parçadan oluşan heykelciklerini aldım.
Benim de çok dikkatimi çeken bir işti ve evinizde de çok güzel yerini bulmuş. Sizin için bir sanat eserinde kalite nedir?
Beğenidir. Siz beğeniyorsanız o sanat eseri kalitelidir.
Ben kendim için şöyle tanımlıyorum, o ilk gördüğünüz anda duyulan hissi zaman içinde baktığınızda yine o yoğunlukta verebiliyorsa -tabii hisler kendi değişiminizden dolayı farklılaşabiliyor olsa da- o eser benim için o kaliteli bir iştir.
Çok güzel tanımladınız. Beğeninin devam etmesi diyelim, “sustainable” beğeni diyelim.
Bir iş adamı olarak “sustainable” diyorsunuz!
Sürdürülebilir beğeni sağlıyorsa kalitelidir o eser. Mesela koleksiyonumdaki Burhan Doğançay’ın tuval üzerine yapılmış kapı çalışması yıllardır beğendiğim ve beğenimin azalmadığı bir eser ve o beğeni sürekli, demek ki benim için kaliteli bir eser.
http://www.artfulliving.com.tr/sanat/siz-begeniyorsaniz-o-sanat-eseri-kalitelidir-i-4005