Platin Dergisi Röportajı – Eylül 2009

Girişimciliği nasıl tanımlıyorsunuz?

Bence girişimcilik, öncelikle insanın içindeki özgürlük duygusu ile başlar… Girişimci için, altyapısı hazırlanmış, kuralları belirlenmiş, rotası çizilmiş, yolun en başında “zirvesi” bilinen, hiçbir zaman kendi isteklerinize göre adım atamayacağınız, planlı ve statik bir hayat, etrafı saran kalın duvarlar gibidir. Girişimci, öncelikle yönünü kendisinin belirleyeceği bir hayatı yaşamak ister. Ama çoğunlukla diğer hayatı da dener, sonraki adımları için deneyim kazanır ya da istediğinin ne olduğundan emin olur, ardından rotasını değiştirir. Ama tabii bu söylediklerim, özgürlüğüne düşkün olan her insanın başarılı bir girişimci olacağı anlamını da taşımıyor! “Başkasının yanında çalışmaktan, her gün işe gitmekten sıkıldım, kendi işimin sahibi olmak istiyorum” demekle girişimci olunmayacağı muhakkak… Dolayısıyla hayata karşı rehaveti girişimcilikle karıştırmamak gerek.
Bir girişimci, hayata karşı yüksek bir heyecana sahiptir, yeniliklerin peşindedir, yerinde duramaz. Çevresini, ülkesini, dünyayı, hayatı, tüketimi, demografik değişimi, piyasayı ve pazarı sürekli olarak merakla izler, bilgi toplar. Bunlar, çoğu zaman farkında olmadan gerçekleşir. Sürekli analiz eder. Aklı her zaman, fark edilmemiş ihtiyaçlar ve bunların nasıl işe dönüştürülebileceği üzerine çalışır. Ama burada bir parantez açalım. Girişimcinin hayatın gerçekten ne kadar içinde yaşadığı, hangi iş fikrinin, gerçekten ne kadar başarılı olacağı üzerine öngörü sahibi olması ve ayaklarının yere sağlam basması da en az bunlar kadar önemlidir. İş hayatı, heyecanı ve merakı olan, sürekli hayatla, pazar dinamikleri ile ya da toplumla örtüşmeyen iş fikirleri geliştirip başarısız olan girişimcilerle de doludur. Risk elbette alınır, ama bunun da akıllıca olması gerekir. Ben bu gruba girenleri “hayalperest/ şıpsevdi girişimciler” olarak tanımlıyorum. Onların kayıpları, heyecanları kadar büyüktür. Dolayısıyla girişimci, aynı zamanda iyi bir işadamıdır, iyi fikri bulur, doğru iş planını yapar, finansmanı, bütçesi vb. de gerçekçidir. Bunlar da fikirleri kadar değerlidir. Ya da bu konularda doğru ortağı bularak yol alma vizyonuna sahiptir.
Bu tür özelliklere sahip olan birçok insan, aynı zamanda duygusal ve romantik olabilir. Dolayısıyla kimileri bir ortakla çalışmayı ya da akıl hocasını yetersizlik gibi görebilir. Bu noktada, girişimcinin zekası kadar, “aklının” da çok önemli bir özellik olduğunun altını çizmek istiyorum. Aynı durumu, işine aşkla bağlı olan girişimcilerde de zaman zaman görürüm. İş büyür, belirli bir noktaya gelir, artık ortak olmak isteyen yatırımcı ya da işi satın almak isteyen yatırımcılar etrafınızda dolaşmaya başlar. Ama bu gruptakiler için işi o kadar değerlidir ki, karar veremez, düşünür, teklifleri yetersiz bulur, geri çevirir. Durumun farkına vardığında ise iş işten geçmiştir. Ben, girişimcinin işiyle duygusal bir bağ kurmaması gerektiğine de inanıyorum.
Diğer yandan, girişimcinin, günün her saatinde aklının bir köşesinde iş vardır. Motivasyonu yüksektir, çabuk pes etmez. Bunun yanında çok önemli bir özelliği daha vardır: İnsan ilişkileri! Bunları işe çevirmeyi başarır. Her zaman akıllı ve başarılı insanlara yönelir. Heyecanı ve azmiyle çevresinde güven yaratır. Kiminle, hangi işi yapabileceğini de bilir. İlişkilerini böyle yönetir. Aynı zamanda öğrenmeye karşı meraklıdır. Burada yalnızca akademik bir eğitimden ya da deneyim kazanmaktan da söz etmiyorum. Örneğin, insanlardan, çevresi ile yaptığı sohbetlerden, ilişkiye geçtiği her insandan bilgi toplamayı, yeni şeyler öğrenmeyi bilir. Girişimci çok çalışkandır, zor yorulur. Ama onun için, çalışkanlık, günün en önemli kısmını işin başında geçirmek demek de değildir. Daha önce de söylediğim gibi, girişimcinin, sürekli olarak, hayata karışması gerekir.
Ben, tüm bunlar bir araya geldiğinde, doğru girişimci tanımının oluştuğunu düşünüyorum. Bir tanesinin eksik olması bile, sonucu etkiler…

Sizce, Türkiye girişimcilik açısından nasıl bir konuma ve profile sahip? Türkiye’nin girişim karnesi hangi açılardan ileri ve geri konumda bulunuyor? Avantajlı-dezavantajlı yanlarımız neler?
Türkiye’de girişimcilerde cesaret, risk alma, pratik zeka, heyecan ve dinamizm fazlası ile var. Bunlar, dünya ortalamalarına baktığımızda çok önemli artı özelliklerdir. Gelişmiş ülkelerin birçoğunda oluşan kuralcı yapının verdiği alışkanlıklar, birçok girişimcinin hızını kesiyor… Ama dış dünyada, etrafımızda neler olup bittiğine karşı ilgili değiliz, trendleri doğru okumak konusunda zafiyetler var. İşte bu nedenle, Türkiye’ye baktığımda, trend olan bir girişimin, birden popüler hale geldiğini, hızla yayılıp, aynı hızla yok olduğunu görüyorum. Biri bir işte başarılı olduysa, herkes, hiçbir farklılık yaratmadan, aynı alana, aynı pazara, aynı modelle balıklama dalıyor. Örneğin bir alışveriş merkezinin giriş katında, yan yana dizilmiş “bardakta mısır” satıcılarını gördüğüm zaman, bunun hangi mantıkla yapıldığını, doğrusu çözemiyorum… O alışveriş merkezini günde kaç kişinin ziyaret ettiğini, ziyaretçilerin profilini, kaç tanesinin bardakta mısır yiyeceğini, ne kadar ciro yapacağınızı, bunun karşısında maliyetlerinizi hesapladınız mı? Birçok girişimci, sektörün dinamiklerini, rakiplerini bilmeden, hedef kitleyi, müşteriyi tanımadan, iş planını oluşturmadan, hızla iş kuruyor… Elbette hız güzeldir, ama bunun da akıllıca yapılması gerekiyor.
Öte yandan, Türkiye’de girişimcilerin seyahat karnelerinin de düşük olduğunu görüyorum. Bulundukları sektördeki gelişmeleri takip etmek için, daha fazla dışarıya çıkmaları gerekiyor. Farklı kültürlerle daha fazla temas etmeleri gerekiyor… Elbette bunlar, ekonomik koşullarla da yakından ilgili. Ama bunlar eskisi kadar zor değil… Üstelik internet çağındayız. Dünyada, kendi alanınızdaki tüm yenilikleri yalnızca bir bilgisayar ile izleyebiliyorsunuz…
Ne yazık ki bizde bir de kazanımlar yatırıma değil, kişisel servete dönüyor, bu da büyük bir kayıp… Biraz para kazanan hemen arabasını, evini değiştiriyor. Tabii ki bunlar da olacak ama öncelikle, iş geliştirilecek!

Türkiye’de girişimciliğin önündeki en önemli engeller neler? Ve bu engellerin nasıl aşılacağını öngörüyorsununuz?
Yapısal sorunlara bakacak olursak, Türkiye sermaye açısından zayıf bir ülke… Eğer bir girişim kararı verdiyseniz ve yola yetersiz bir sermaye ile çıkıyorsanız, işiniz gerçekten çok zor. Girişim sermayesi, risk sermayesi ve melek yatırımcı gibi oluşumlar ise şu an çok yetersiz. Yaşanan son krizden sonra, biraz da geri plana çekildiler… Yabancı yatırımcı ve sermaye derseniz, biz son dalgada küçük bir pay aldık ve bitti… Bu yapıların mevcuttaki yapısında ise, girişimciliği desteklemekten çok, işin çoğunluk hakkına sahibi olma, girişimcinin iş üzerindeki etkisini azaltma gibi eğilimler görüyorum…
Ben girişimlerin, özellikle kuruluş aşamasında, yüksek maliyetlerini azaltmak adına destek mekanizmalarının arttırılması gerektiğini düşünüyorum. Girişimci belirli bir süre, kritik bazı maliyetlerden muaf olmalı ya da özel indirimler almalı. Para kazanmaya başladığında, mutlaka ülkesine karşı sorumluluklarını fazlasıyla yerine getirecektir. Bunun koşulları ve sistemi de oluşturulabilir. Bir de girişimcilere tanınan birçok hakkın ve desteğin neden yeterince bilinmediğini de çözebilmiş değilim. İnsanlar merak edip araştırmıyor mu yoksa gereken farkındalık mı yaratılamıyor?
İş dünyasına baktığımda ise, yeni girişimlere karşı risk almaktan uzak duran yapılar dikkatimi çekiyor. Çoğunlukla alışılmış düzeni bozmak zor geliyor. Özellikle de girişimci, kurumsal pazarda, bilinmeyen bir alanda iş yapıyorsa, yeni bir kavramı, ürünü ya da hizmeti ortaya koyuyorsa, kapısını çaldığı gruplarda, alt ya da orta yöneticilerin ilgisini çekmekte fazlasıyla zorlanıyor… Gelişmiş ülkelerde yaratıcılığa, genç girişimcilere, onların geliştirdiği yeni iş modellerine, ürün ve hizmetlere karşı her zaman daha fazla açıklık görüyorum. Bence iş dünyasının, bu yönde bir misyonu olmalı. Tepe yönetimin, bunlardan her zaman haberdar olmasını bekleyemeyiz. Ama orta ve alt grupların, değişime ve yeniliğe daha fazla açık olması gerekiyor diye düşünüyorum…
Son olarak, iş dünyasının, girişimcilerle deneyimlerini paylaşabileceği platformların sayısını da yetersiz buluyorum. Girişimciler için, deneyimleri dinlemek çok önemli… Zaman zaman, eğitim şirketlerinin düzenlediği konferanslar oluyor. Ama bunların fiyatlandırmalarına baktığımızda, kaç girişimci gelip izleyebilir, bundan da emin değilim… Çoğunda da konuşmacılar doğru seçilmediği ya da yönlendirilmediği için, kimin, neyi, neden anlattığı bile anlaşılmıyor. Bence işadamları ve profesyoneller, deneyimlerini kitap yazarak anlatmalı… Bizde bu yöndeki çalışmalar çok az… Girişimciler de bunları mutlaka takip etmeli.

Dünyadaki girişimcilik potansiyeli ile Türkiye’deki potansiyeli kıyaslayabilir misiniz? Dünyada hangi konularda önemli adımlar atılıyor? Türk girişimciler kendilerini hangi konularda geliştirmeli?
Bu sorunuzun yanıtlarını, yukarıda birçok noktada verdiğim için, tekrar etmeye gerek görmüyorum. Ancak, dünyaya baktığımızda, özellikle gelişmiş ülkelerde girişimciliğin, yaratıcılığın ve yenilikçiliğin çok daha fazla desteklendiğini, sermayenin ve diğer olanakların çok daha geniş olduğunu görüyoruz. Yapısal olarak baktığınızda, şu an Türkiye ile dünya arasındaki en büyük fark, bence budur.

Türkiye’de daha çok hangi konularda ve sektörlerde girişimciliğe yönelik adımlar atıldığını düşünüyorsunuz? Türkiye’de özellikle hangi konularda girişim atağına ihtiyaç duyulduğunu gözlemliyorsunuz?
Türkiye’de, dünyadaki trendler gereği, son yıllarda teknoloji ve internet alanında girişimlerde patlama oldu. Ben bunu, çoğununun iş modelini doğru bulmasam da çok heyecan verici buluyorum. Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de rüzgara kapılıp deneme yapanların birçoğu hayal kırıklığı yaşadı. Bazıları, kuralları henüz oluşan yeni sektörlerde iş yapmanın zorluklarını yaşadı. Bazıları ise yukarıda sıraladığım girişimci tanımındaki eksik parçalar nedeniyle sonuca ulaşamadı… Ama bunun karşısında, bazıları ise gerçekten çok önemli başarılara imza atıp, büyüdü. Onları da takdir ederek izliyorum. Neticede hepsi girişimcilik deneyimleridir ve gelişme de böyle sağlanır.
Yine dünyadan gelen rüzgar doğrultusunda perakende, eğlence, hızlı tüketim gibi alanlarda, çok genç girişimciler iş dünyasına girdi. Bunların çoğu da başarılı oldu. Şu anda Türkiye’de özellikle sosyal hayatta büyük bir dönüşüm yaşanıyor, kültürel doku değişiyor. Özellikle yurtdışında deneyimi olan, vizyon sahibi genç girişimcilerin yaptıkları birçok girişimin, yurtdışındaki benzerlerini aratmayacak ölçüde başarılı olması çok güzel…
Bununla birlikte, Türkiye’de girişimcilerin, yeni gelişen iş sahalarını, sektörleri çok iyi izlemesi gerekiyor. Buralarda, özellikle niş olarak tanımlanabilecek, henüz bilinmeyen, pazarda fark edilmeyen çok sayıda iş var. Teknolojide fırsatlar her zaman devam ediyor. Ama bunun yanında yenilenebilir enerji, sağlık, telekomünikasyon, perakende, hızlı tüketim gibi alanlarda oluşan yeni işler var. Öte yandan, Türkiye’nin tüketici profili değişiyor, bunu iyi gözlemlemek gerek. Aslına bakacak olursanız, sektör sektör ayrıştırmaktan ziyade, tüketicinin, müşterinin henüz tanımlanmamış çok sayıda ihtiyacı, talebi olduğunu, girişimler için fırsatların her dönemde çok olduğunu ifade etmemiz sanırım daha doğru bir yanıt olacak.