Türkiye bundan sonra nasıl büyümeli? Türkiye’nin refah seviyesini artırmak için hangi alanlara önem verilmeli?
İçinde bulunduğumuz günlerde, bu sorunun yanıtını vermek, doğrusu çok da kolay değil… Dünya ekonomisinin önemli bir değişimden geçtiğini çok konuştuk, konuşmaya devam ediyoruz… Ancak böyle bir soruya yanıt vermeden önce, değişimin sonunda, ortaya nasıl bir evrensel ekonomik modelin çıkacağının hala belirsiz olduğunu ifade etmekte yarar görüyorum… Yaklaşık 30 yıl boyunca, dünya önemli bir büyüme yaşadı. Başta ABD ekonomisinde, finansın giderek önemli bir sektör haline gelmesiyle birlikte dengeler değişti, teknoloji ve internet dünyasında yaşanan gelişmelerle imalat kan kaybetti. Bakın, verilere göre son yıllarda ABD’de finans sektörünün karlılığı diğer sektörleri geride bırakıp, tüm karlar içinde yüzde 40’lık bir seviyeye yerleşmiş. Bu durum, dünyanın diğer önemli gelişmiş ülkelerinde de geçerli oldu. Bunun karşısında üretim ve hizmet sektörleri de ağırlıklı olarak Uzak Doğu’ya yöneldi. Hızlı ve aşırı tüketim süreci de beraberinde geldi.
Bugün geldiğimiz noktada, tüketimde uzun bir süre frenleme olacağı, talep daralması yaşanacağı muhakkak… Bu son derece olağan bir durum… Yeni ekonomik ortamın yarattığı psikolojik etkiyle birlikte tüketicinin yaşadığı değişimi de düşünmek gerekiyor. Ekonomik sistemde nasıl bir gelişme olursa olsun, tüketicinin değişimini ve fiyata karşı hassasiyetini uzun bir süre hissedeceğiz. Yeni dünya düzeninde ve Türkiye’nin bu düzende alacağı pozisyonda bunların etkileri önemli olacak diye düşünüyorum.
Buradan tekrar sorunuza dönecek olursak, uzun vadede büyük resmi görmek zor. Ancak kısa vadede, öncelikle daralan talep içinde nasıl yeni iş olanakları yaratabileceğimize bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Artık daha zor bir pazar ile karşı karşıyayız. İş dünyası açısından baktığımızda, herkesin uzman olduğu alanlarda müşteriye daha fazla yakın ilişkiye girerek, onların ihtiyaçlarını, yeni talep olanaklarını incelemesi gerekiyor. Müşteri şu an ne istiyor? Destek, verimlilik, tasarruf! Bu ihtiyaçlara cevap veren ürün ve hizmetlerle talep yaratabiliriz… Yakın geçmişte hızlı getirisi olan iş alanlarına yapılan yatırımlar ön plana çıktı. Ancak şimdi, bunlarla vakit kaybetmek yerine, uzmanlığa odaklanma zamanının geldiğini düşünüyorum.
Bunun yanında, yakınımızda olan, daha önce girilmemiş pazarlardaki ihtiyaçları da doğru okuyarak, iş hacmi yaratılabilir. Özellikle Uzak Doğu’nun, yüksek hacimli üretim standardı karşısında, hızlı ve esnek üretim modellerimizle fark yaratabiliriz. Türkiye, yakın geçmişte birçok sektörde, bu yaklaşımla önemli kazanımlar elde etti. Bundan sonra da aynı strateji ile ilerlemek gerektiğine inanıyorum. Yıllarca konuştuğumuz “KOBİ ülkesi” olarak, Türkiye, çok hızlı ve esnek hareket edebilme gücüne sahip. Ben bu konuda optimistim.
Bu büyüme modelinde ne tür renkler olmalı? Demokrasi, çevrecilik, insan hakları, çoğulculuk, Avrupa Birliği, vb. hangileri daha fazla ön plana çıkmalı? Türkiye büyürken nelerden vazgeçmemeli?
Türkiye, gelişme süreci devam eden bir ülke… Dolayısıyla AB, çevrecilik, insan hakları, eğitim, azınlık sorunları, sağlık gibi birçok temel konuda önemli adımlar atıldı ve aynı kararlılıkla devam edilmesi gerekiyor. Ancak bu noktada, AB’ye katılımın “ekonomik” yararlarından öte, uygarlaşma yolundaki bir dönüm noktası, bir araç olarak görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Biz bu alanda yol kat ettik ancak son dönemde ilerleme kaydedemedik… Bu önemli konu, ekonomik krizle birlikte hızla gündemden düştü. Türkiye’nin gelişmek için önemli bir yol almasını sağlayacak olan reformların çoğu, AB’nin önümüze koyduğu yol haritası ile bire bir örtüşüyor… Gerek Hükümet, gerekse iş dünyasının bu yöndeki gündemini önümüzdeki günlerde yeniden masaya yatırması gerekiyor. Eğitim sisteminde de reformlara ihtiyaç var. Öncelikle, her yıl, üniversite sınavına başvuran 1 milyon 700 bini aşkın adaydan, yalnızca yaklaşık iki yüz bin kişinin eğitime hak kazanması bizim gelişme yolunda kanayan yaramızdır. Yıllardır konuşulan, üniversite eğitiminde ve uzmanlık alanlarında yeniden yapılanmanın öncelikli olarak devreye alınması da kritik bir önem taşıyor.
Böyle bir genç nüfusa ve potansiyele sahip bin ülkenin, insan kaynağını eğitimin kapısından çevirmesi, içeri girenler için ise güncel ve ihtiyaçlara yönelik bir uzmanlık doğrultusunda eğitim yatırımı yapamaması geleceğimiz için büyük bir kayıp. Diğer yandan, her gün yeni iş alanları doğarken, mesleki eğitimlerin bu kadar zayıf kalması da ayrı bir sorun. Bununla birlikte, üniversite eğitiminde ilk iki yılda genel derslerin alınmasından sonra uzmanlık alanının seçilmesi yönünde, Cumhurbaşkanının verdiği desteği çok olumlu bir gelişme olarak görüyorum. Umuyorum ki yeni adımlar da gelecektir. Sağlık reformunun hayata geçmesi ve bu yöndeki hızlı gelişmeler, çok olumlu bulduğum ve gelişmemiz adına kısa-orta-uzun vadede sonuçlarını göreceğimiz dönümlerimizden biri olacak. Şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim: Bana kalırsa, sigara yasağı da bu yönde atılmış, bizi gelişmiş ülke çizgisine yaklaştıran, çok radikal ve önemli bir adımdı! Bu yöndeki kararlılığın da istikrarla devam etmesi gerekiyor.
Son olarak, Türkiye büyürken ve gelişirken, Kürt sorununu da çözmelidir diye düşünüyorum. Bu konuda, sonuca merkezde alınan güçlü kararlar ve uygulamalar ile ulaşabiliriz…
Türkiye’nin son yılların moda deyişiyle sürdürülebilir büyümesinin önündeki yapısal engelleri sizce neler?
Kapitalist sistemde, devlet kendi işadamlarını yaratır ve girişimin önünü açar… Ancak Türkiye’de özellikle hızlı liberalleşme sürecinde bu durum, ne yazık ki belli kesimlerin daha çok zenginleşmesine ve ülke kaynaklarının kötü amaçlı kullanımına yol açtı, toplum da bu durumdan önemli bir zarar gördü… Güçlü bir yapısal yaklaşımla, değer yaratmak isteyen işadamlarının önlerinin açılması gerekiyor. İlişkilere dayalı iş yapma döneminin artık kapanması gerekiyor. Aksi taktirde, gelişme de söz konusu olamaz, istihdam da yaratılamaz, toplumsal refahtan da söz edilemez…
İş dünyasında, yatırımın önünü açan teşvikler ve yapısal düzenlemelerin, nasıl büyük bir etki yarattığını hep birlikte görüyoruz. Geçmişte bu açıdan çok zaman kaybettik. Hız kesmeden, her alanda bu duyarlılığın devam etmesi, engellerin kaldırılması da çok kritik bir önem taşıyor.