30 yılı aşan girişimcilik hayatımda, sayısız ortamda, birçok kez bu soru ile karşılaştım: Girişimcilik doğuştan gelen bir özellik mi? Yoksa sonradan mı kazanılıyor? Yanıtım her ikisi için de “Evet” olacak. Ben, temelde sahip olunan kimi özelliklerin, hayatın akışı içinde geliştiğini düşünüyorum… İnsanın içindeki inanç da tam olursa, engel tanımıyor, istediklerine bir gün, mutlaka ulaşıyor. Ben hayatım boyunca, böyle düşündüm, böyle yaşadım. Amaçlarıma ulaştım. Her girişimcinin hayata böyle bakması gerektiğini düşünüyorum.
Peki, girişimciliğin özünde ne var? Bana göre girişimcilik, insanın içindeki özgürlük duygusu ile başlıyor… Girişimci için, altyapısı hazırlanmış, kuralları belirlenmiş, rotası çizilmiş, yolun en başında “zirvesi” bilinen, hiçbir zaman kendi isteklerinize göre adım atamayacağınız, planlı ve statik bir hayat, etrafı saran kalın duvarlar gibidir. Girişimci, öncelikle yönünü kendisinin belirleyeceği bir hayatı yaşamak ister. Ama çoğunlukla diğer hayatı da dener, sonraki adımları için deneyim kazanır ya da istediğinin ne olduğundan emin olur, ardından rotasını değiştirir. Ama tabii bu söylediklerim, özgürlüğüne düşkün olan her insanın başarılı bir girişimci olacağı anlamını da taşımıyor! “Başkasının yanında çalışmaktan, her gün işe gitmekten sıkıldım, kendi işimin sahibi olmak istiyorum” demekle girişimci olunmaz. Hayata karşı rehaveti, girişimcilikle karıştırmamak gerek.
Bir girişimci, hayata karşı yüksek bir heyecana sahiptir, yeniliklerin peşindedir, yerinde duramaz. Çevresini, ülkesini, dünyayı, hayatı, tüketimi, demografik değişimi, piyasayı ve pazarı sürekli olarak merakla izler, bilgi toplar. Bunlar, çoğu zaman farkında olmadan gerçekleşir. Sürekli analiz eder. Aklı her zaman, fark edilmemiş ihtiyaçlar ve bunların nasıl işe dönüştürülebileceği üzerine çalışır. Ama burada bir parantez açalım. Girişimcinin hayatın gerçekten ne kadar içinde yaşadığı, hangi iş fikrinin, gerçekten ne kadar başarılı olacağı üzerine öngörü sahibi olması ve ayaklarının yere sağlam basması da en az bunlar kadar önemlidir. İş hayatı, heyecanı ve merakı olan, sürekli hayatla, pazar dinamikleri ile ya da toplumla örtüşmeyen iş fikirleri geliştirip başarısız olan girişimcilerle de doludur. Risk elbette alınır, ama bunun da akıllıca olması gerekir. Ben bu gruba girenleri “hayalperest/ şıpsevdi girişimciler” olarak tanımlıyorum. Onların kayıpları, heyecanları kadar büyüktür. Dolayısıyla girişimci, aynı zamanda iyi bir işadamıdır, iyi fikri bulur, doğru iş planını yapar, finansmanı, bütçesi vb. de gerçekçidir. Bunlar da fikirleri kadar değerlidir. Ya da bu konularda doğru ortağı bularak yol alma vizyonuna sahiptir.
Bu tür özelliklere sahip olan birçok insan, aynı zamanda duygusal ve romantik olabilir. Dolayısıyla kimileri bir ortakla çalışmayı ya da akıl hocasını yetersizlik gibi görebilir. Bu noktada, girişimcinin zekası kadar, “aklının” da çok önemli bir özellik olduğunun altını çizmek istiyorum. Aynı durumu, işine aşkla bağlı olan girişimcilerde de zaman zaman görürüm. İş büyür, belirli bir noktaya gelir, artık ortak olmak isteyen yatırımcı ya da işi satın almak isteyen yatırımcılar etrafınızda dolaşmaya başlar. Ama bu gruptakiler için işi o kadar değerlidir ki, karar veremez, düşünür, teklifleri yetersiz bulur, geri çevirir. Durumun farkına vardığında ise iş işten geçmiştir. Ben, girişimcinin işiyle duygusal bir bağ kurmaması gerektiğine de inanıyorum.
Diğer yandan, girişimcinin, günün her saatinde aklının bir köşesinde iş vardır. Motivasyonu yüksektir, çabuk pes etmez. Bunun yanında çok önemli bir özelliği daha vardır: İnsan ilişkileri! Bunları işe çevirmeyi başarır. Her zaman akıllı ve başarılı insanlara yönelir. Heyecanı ve azmiyle çevresinde güven yaratır. Kiminle, hangi işi yapabileceğini de bilir. İlişkilerini böyle yönetir. Aynı zamanda öğrenmeye karşı meraklıdır. Burada yalnızca akademik bir eğitimden ya da deneyim kazanmaktan da söz etmiyorum. Örneğin, insanlardan, çevresi ile yaptığı sohbetlerden, ilişkiye geçtiği her insandan bilgi toplamayı, yeni şeyler öğrenmeyi bilir. Girişimci çok çalışkandır, zor yorulur. Ama onun için, çalışkanlık, günün en önemli kısmını işin başında geçirmek demek de değildir. Daha önce de söylediğim gibi, girişimcinin, sürekli olarak, hayata karışması gerekir. Ben, tüm bunlar bir araya geldiğinde, doğru girişimci tanımının oluştuğunu düşünüyorum. Bir tanesinin eksik olması bile, sonucu etkiler…
Siz de böyle düşünüyorsanız, önünüzde hiç kimse, hiçbir şey duramaz! Yola devam etmelisiniz.